İZMİR’DEKİ İŞ HAYATINA YÖNELİK SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI HAKKINDA
“Şehir güzel, kızlar güzel, jantlar neden güzel olmasın?”
Karşıyaka’yı, İzmir’in Alsancak’ına bağlayan Altınyol’da, arabamla giderken gözüme çarpan devasa reklam panosunda yazıyor bu sözler.
Oysa ben jantları değil, ozanın sözlerini düşünüyorum; “O güzel insanlar, o güzel atlara bindiler ve gittiler”. Güzel kızlar değil belki ama, toprağa bağlı olmayan, işinin ehli insanlar, buralarda soluyacak hava, kazanacak para bulamayan insanlar gittiler. Dünyanın mega kentlerinden birisi olan İstanbul’a iş bulmaya gittiler; Bursa’ya iş kurmaya gittiler. Yurtdışına çalışmaya gittiler.
Daha geçen hafta, uzun yıllardır İzmir’de yaşayan, büyük bir sanayi şirketinin genel müdürü olan arkadaşımı telefonla aradığımda, İstanbul’a transfer olduğunu söylediler. Uzun yıllar İzmir’de değişik lojistik firmalarının bölge müdürlüklerini yapan arkadaşım, çoluğunu çocuğunu Bursa’da taşıdı, orada kendi şirketini kurdu. İzmir’de yerleşik bir firmanın, büyük bir projesine insan kaynağı bulmak için görevlendirilen “head hunter”lar bana İzmir’den değil, İstanbul’dan ulaştılar. Hayata geçirmek istediğim bir projeye yine İzmir’den değil, ancak İstanbul’dan “partner”lar bulabildim. İş hayatıma katkıda bulunacağını düşündüğüm bir çok proje, bir çok aktivite (seminer-konferans-vb.) İstanbul’da gerçekleştiriliyor.
Oysa İzmir (dolayısı ile Ege) her yıl yayınlanan ilk 500, ilk 1000 listelerinde onlarca büyük firma ismi barındıran, Türkiye ve Dünya arenasına bir çok irili ufaklı marka hediye etmiş olan bir bölge. Geçmişinde, İ.Ö. 3. yüzyılda Büyük İskender’in Persleri Anadolu’dan kovması ile birlikte, Doğu’dan Batı’ya doğru kurulan önemli ticaret yollarından birisi olması var; Bizans’ın Latin işgaline uğraması sonucu, son derece önem kazanan bir bölge olması var; Osmanlı İmparatorluğu’nun genişleme döneminin bitip, gerileme döneminin başladığı bir çağda, önemli bir ticaret merkezi olarak ortaya çıkması var; ve her şeyden önce bir “İktisat Kongresi” var.
İzmir ve Ege’de görülen, ve pek te iç açıcı olmayan bugünkü manzara-i umumiyede, Türkiye’nin makro ekonomik ve jeo-politik dengelerinin sonuçları etkili olduğu gibi; işadamlarımızın ve profesyonel yöneticilerimizin etkileri olduğu gibi; iş hayatına yönelik yerel Sivil Toplum Kuruluşları’nın ve kitlelerinin de belirli ölçülerde payları olduğu muhakkaktır.
İzmir’de etkinlikleri itibarıyla kısaca göz attığımızda, Milli Prodüktivite Merkezi, Kalite Derneği (KALDER), Makine Mühendisleri Odası, Esnaf ve Sanatkarlar Birliği, bölgesel Sanayici ve İşadamları Dernekleri, Ege Genç İş Adamları derneği (EGİAD), Elginkan Vakfı, KOSGEB, TOSYÖV, Ticaret ve Sanayi Odaları, Avrupa Birliği İş Geliştirme Merkezi (ABİGEM), İhracatçı Birlikleri, İhracatı Geliştirme merkezi (İGEME), PERYÖN, Türkiye Bilişim Derneği (TBD) gibi Sivil Toplum Kuruluşları ve bunlardan bazılarının değişik dönemlerdeki, değişik aktiviteleri ile karşılaşıyoruz.
İzmir’deki Sivil Toplum Kuruluşları’nda, iş hayatına yönelik olarak düzenlenen aktivitelerin niteliklerine baktığımızda ise, bunların genellikle fuar, sempozyum, seminer, çalıştay ve eğitimler düzenlemek, lokal yayınlar çıkarmak, bünyelerindeki üyelere yönelik olarak bir insan kaynakları platformu (cv bankası) bulundurmak, az da olsa Sivil Toplum hayatına bağış, destek vb. katkılarda bulunmak gibi klasikleşmiş aktiviteler olduğunu görüyoruz.
Aktivitelerin performansını ölçebilmek için elimizde sadece, toplumun tepkisi var. Beklenmedik ve değişik tepkiler alabiliyoruz; örneğin 2002 güzünde düzenlenen “Endüstri Mühendisliği Bahar Konferansları”nda, Türkiye’deki dev firmalardan gelen ünlü konuşmacıların varlığına rağmen katılımın azlığını; 2003 Kasım’ında düzenlenen “Süreç Yönetimi” konferansında ise yine aynı korkuya rağmen, bu sefer katılımcı patlamasını yaşadık.
İzmir ve Ege’de yaşanan sorunlardan birisi olarak, bazı aktivitelerin yıllar boyu aynı formatta devam etmesi sonucu, içerik anlamında giderek rutine girmesi, iş hayatının ve özellikle yeni ekonominin dinamizm nitelikleriyle uyuşmama riskini taşımasını verebiliriz. Örneğin bir proje yönetimi, bir süreç yönetimi, bir müşteri ilişkileri yönetimi (vb.) eğitimi her yıl yeni konseptler ve yeni söylemler kazanarak, kendilerini zenginleştiren içerikler taşımalıdırlar. Aksi takdirde Sivil Toplum Kuruluşlarının üyelerinin ve hatta toplumun ilgisini kaybetme riskini taşımaktadırlar.
Aktivitelere dinamizm kazandırma yolunda, eğitim dışında da değişik fikirler üretilmelidir. Bunun bir yolu da sadece üyelere ya da kendi sektörlerine değil, toplumun ilgili olabilecek tüm kesimine katılım davetlerinin, kampanyalarının yapılması ve desteklerinin verilmesidir. Örneğin 2003 yılında düzenlenen Plastik ve Ambalaj Fuarı’na sektör dışından katılan tek yazılım firmasına gösterilen ilgi, dikkat çekiciydi. Yine aynı şekilde geçenlerde gerçekleştirilen Hidrolik Pnömatik Fuarı’nda, gözlerim bu tür çapraz katılımları aradı, ancak basın ve yayın sektörü dışında, değişik sektörlerden katılımcıları pek göremedim. Bu tür fuarlara, konuyla her türlü üretici ya da servis sağlayıcının katılması için gerekirse bilgilendirme seminerleri de yapılabilir. Küçük ölçekli ancak daha çok fuar yapabilme vizyonu geliştirilmelidir. Tüm bunların adresi yine Sivil Toplum Kuruluşları’dır.
Öte yandan yeni ekonominin unsurlarının, Sivil Toplum Kuruluşları’nın yönetimleri tarafından iyi bir şekilde izlenip, tesbit edilerek uygulanması gerekmektedir. Bu amaçla gerek bilişim tekniklerinden, gerek web platformundan, gerekse klasik medya ortamından yararlanılabilmelidir. Örneğin statik ve broşür niteliğindeki web sitelerinden, daha dinamik ve içerik yoğun web site yapılarına geçilmeli; sadece cv toplayarak değil, aynı zamanda interaktif yapılar oluşturarak, insan kaynakları platformları oluşturulmalı; ya da üyelerin eğitiminde e-learning gibi ileri tekniklerden de nasıl yararlanılabileceği sorgulanmalıdır. Bu kapsamda değişik uzmanlıklara sahip Sivil Toplum Kuruluşları arasında bir işbirliği platformu da oluşturulabilmelidir.
Son olarak Türkiye’nin gündemine oturacak projelerin, iş hayatına yönelik Sivil Toplum Kuruluşları tarafından üretilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Dünyada globalleşme fırtınası tüm hızıyla sürerken, Türkiye’de de artık yerelden, ulusala doğru açılımlar şarttır.
Memet Özkan
memeto@hotmail.com
(Yazarın notu: Bu yazı Milliyet Business gazetesinde yayınlanmıştır.)