SİSTEM ANALİSTİ YA DA SAKINCALI PİYADE

 

İyi bir sistem analistinin temel özelliği incelikli soru sorması ve bir detektif özeniyle ipuçlarından büyük resime ulaşmasıdır. Peki ya büyük resim kralın çıplak olduğunu söylüyorsa?!…

Bundan yıllar önceydi. Çalıştığım sigorta şirketinin hasar bölümünü incelemekle görevliyim. Görev atamasının gerekçesi tazminatlarını tahsil etmeye gelen sigortalıların ya da vekillerinin oluşturduğu izdiham. Ama ne izdiham! Pazaryeri misali. İhbar alımından dosyanın kapatılarak arşive kaldırılmasına dek devam eden sürecin analizine başladım. Organizasyonel, otomasyonel açılardan verimlilik ve darboğaz analizleri de var çalışmada. Yoğun ve stresli bir çalışma ortamında çalışanların size zaman ayırmalarını sağlamak dahi başarı. Bir de “nereden çıktı bu sorgu sual?” havası esiyor sürekli. Gerçi arkadaşlarla birlikte öğle yemeklerine çıkıyorum, kahve içip fal muhabbetlerine giriyorum, özel konulardan konuşuyorum spontane biçimde ama bu hava ağırlığını korumakta ısrarlı. Özellikle yetki seviyesinin arttığı kişilerde.

Çalışma iki haftada bitiyor ve izdihamın nedenini buluyorum. Analiz raporuyla birlikte çözümü de sunuyorum yöneticime. Değerlendirme toplantısında Hasar Müdürü kendilerinin bu çözümü bulup üç gün önce yürürlüğe koyduklarını beyan ediyor. Genel Müdür Yardımcıları da “ha peki, iyi o zaman” deyip raporu bize geri veriyor.

Çalışmam sırasında sorduğum sorulardan biri “Sigortalılar dosya numaralarını söyledikten sonra çeklerini neden hemen almıyorlar?” idi. Gelen yanıtları eşeledikçe “Çekler neden daha önceden hazırlanamıyor?” sorusu çıktı ağzımdan. Buna verilen yanıtlar tatmin edici değildi. Ben izdiham sorununun kaynağını yakalamıştım ama, onlar da benim yakaladığımı yakalamışlardı demek ki.

Şimdiki aklımla bu vakayı değerlendirdiğimde üst düzey yöneticilerin kendi içlerindeki çekişmenin uzman kadroya ne büyük sorumluluklar ve stresler yüklediğini anlıyorum. Zira ciddi dikeylikte bir örgütlenmenin hakim olduğu şirkette her departman (ve bu departmanların bağlı olduğu yöneticiler) enerjilerini kendilerinin iyi çalıştığını ispata harcıyorlardı. Büyük resme kuşbakışı bakıldığında –kimin eseri olduğundan bağımsız biçimde- sonucun müşteri memnuniyeti olması gerektiği gerçeği de ıskalanıyordu.

Takım ruhunun çalışanların büyük çoğunluğu tarafından kavranamadığı durumlarda, ödül mekanizmalarının takım hedef ve performanslarına göre çalıştırılmadığı iş ortamlarında kerkes kendi paçasını kurtarmaya bakar. Takım derken departmanı değil organizasyon genelini kastediyorum.

Takım ruhunu içselleştirmek herkesin harcı değildir ne yazık ki. Bakmayın neredeyse her iş ilanında ‘takım çalışmasına yatkın’ denmesine. Bu ilanların metinlerini yazan öyle insanlar tanıyorum ki, bu ibareyle imaladıkları özellik aslında ‘dikbaşlı olmayan’!

Benim ‘takım çalışmasına yatkın’dan anladığım, Sn.Attila İlhan’ın deyimiyle ‘feda-i nefs yapabilen’dir. Yeri geldiğinde “Haklısınız, nasıl da düşünemedik!” demeyi gurur meselesi yapmayan, kişisel övgüyle karşılaştığında emeği geçen herkesi telaffuz eden sağlam kişilikli ve özgüvenli kişidir. Özetle ‘takım çalışmasında kimse yıldızlaşmaz belki ama ortaya çıkan işin ışıltısı göz kamaştırır’ felsefesine inanan, uygulamada da buna göre davranan kişi.

Organizasyonların insan kaynakları uzmanları bu kritere göre eleman seçimini başardıklarında sistem analistlerinin işi çok kolaylaşacak. Çünkü kralın çıplak olduğunu söyledikleri için görev alanları değiştirilmeyecek ya da işlerinden olmayacaklar, aksine takdir edilecekler.


Nazik Altınel

Nazik.altinel@hotmail.com