T-REX BİR GÜN BANA DEDİ Kİ !


-      Bu şirketin hem sahibi, hem de genel müdürü olarak sizin “insan kaynakları yönetimi” dediğiniz şeyi, ben zaten kırk yıldan beri yapıyorum, çalışanlarımla teker teker konuşuyorum, onların sorunlarını dinleyip gerekirse şahsi yardımlar yapıyorum, zaten çoğu benim elimde büyüdü. “İnsan kaynakları” benim bu şirkette!

 

-         Ayrıca bir “İnsan kaynakları departmanı” kurmaya gerek yok, geçen sene denedik o işi. Yeni mezun, akıllı bir kızcağızı başlattık işe, ama bize ayak uyduramadı, şimdi başka bir yerde memur olarak çalışıyor. Hem yakında benim oğlan geçecek işlerin başına, benden daha iyi bilir bu işleri, o devam ettirir benden sonra.

 

-         Çalışanlara “eğitim” vermeye gerek yok, ben zaten onlara herşeyi anlatıyorum, kendi hayatımdan örnekler veriyorum, bu yaştan sonra eğitim vererek insanları eğitemezsin, değiştiremezsin.

 

-         “Performans yönetimi” dediğin şeyi de şirketimiz kurulduğundan beri uyguluyoruz.  Primlerimiz bellidir, iyi çalışırlarsa primi veririm, çalışmazlarsa kendileri bilirler. Kimseyi de burada çalışmaya zorlamıyorum.

 

-         Bizim şirketimiz sektörde bir okuldur. Kabul ediyorum belki çok iyi paralar veremiyoruz ama  bugün piyasada bu işi yapanların çoğu işi bizden öğrendi, hatta rakibimiz oldular. Türkiye’de bu sektöre uzman yetiştirmiş birisi olarak ben bundan mutluluk duyarım. Bu senin “kariyer planlama” dediğin şey mi oluyor ?

 

-         Ne olmuş yani aynı soyadından çok sayıda personel, şirketimde farklı departmanlarda çalışıyorsa ? Hem kimmiş onlar, ilk defa senden duyuyorum bunu ? Neyse, sonuçta şirkette çalışanların birbirleriyle akraba olmalarının bir önemi yok. Ben “adil” bir yöneticiyim ve performansa bakarım. Diğer çalışanların ne dediği beni ilgilendirmez, onlar da çalışsınlar gelsinler iyi yerlere.

 

-         Bizim şirketimizde öyle “disiplin cezası, kınama” vb. şeyler yoktur, çalışanımızı karşımıza alır, onunla konuşuruz ve içimizde hallederiz, çünkü biz bir aileyiz. Tamam belki “ödül” vb. mükafatlarımız da yok ama  sonuçta çok zorda kalmadıkça kimseyi işten çıkarmayız. Bu devirde daha ne istersin ki ?

 

-         Haklısın “motivasyon” çok önemli! Biz zaten her yıl baharda mutlaka piknik ya da şirket yemeği yaparız. Gerçi son birkaç yıldan beri bu pikniği şirket yemekhanesinde yapmaya başladık ama en kısa zamanda dışarıda bir yer ayarlıyacağız. Bunu anımsattığın için teşekkür ediyorum sana, çok önemli bir konu bu!

 

-         “Kurum içi iletişim” diyorsun ama ben zaten gerektiğinde tüm yöneticilerimi toplayıp gereken ne varsa anlatıyorum. Daha sonra çalışanları da toplayıp bir daha anlatıyorum. Artık anlamadılarsa, daha fazla ne yapabilirim ki?

 

-         “İş tanımları, hedefler, yetkinlikler”…. Var, onların hepsi bizde var, dokümanlarda yazıyor, uygulasınlar işte.

 

-         Zamanında “ecnebi”lerle de çalıştım. Onların bile aklı edemediği ya da yapmadığı bir çok şeyi ben yaptım. Bundan otuz yıl önce mesela şu bina ve odalar yoktu, hep ben yaptım bunları. Çalışanlar “mutsuz” diyorsunuz, insan biraz vefalı olur canım, herşeyden de şikayet edilmez ki?

 

-         Ben şirketteki bütün sorunları zaten biliyorum, bilmediğim bir şey yok. Herşeyi biraz zamana bırakmak gerek. Malum Türkiye’nin durumu belli… (T-Rex’in her konuşmasında standart olarak gelinen bu aşamadan sonra, konu tamamen iç ve dış siyaset üzerine yoğunlaşır).

 

-      İç Ses (T-Rex): Egom o kadar şişti ki artık yakında patlayacak, ben de bunu farkındayım. Egom patlamasa bile eninde sonunda bir meteor düşecek kafama, silineceğim yeryüzünden. Ne var ki elimde değil, beni hayatım sadece bu iş ve bu iş olmadan ben yaşayamam. Ben herşeyi bilmeliyim ve herşeyi ben yapmalıyım. İnsan kaynakları danışmanı olarak seni çağırdım ki konuşasın, sen konuştukça ben de senden piyasadaki yenilikleri öğreneceğim, müdürlerime ve çalışanlarıma iki kelime daha farklı şeyler anlatma fırsatım olacak, sonra işimize bakacağız. Hem ayrıca … peki tamam tamam sustum, sen anlatmaya devam et, başka neler var “insan kaynakları”nda ?

 

-      İç ses (Ben): Seviyorum seni T-Rex. Bana “anlat” demene rağmen, saatlerce kendinden bahsetmeni, şirketinde ne kadar iyi işler çıkardığını dinlemeyi seviyorum. Kuyruğunu dik tutma çabalarını seviyorum. “Yerimi gençlere bırakacağım” diyorsun, “elimde olsa, bir kırk yıl daha kalırım” demek istediğini anlıyorum. Devrinin kapanmak üzere olduğunu ve iyice yalnızlaştığını farkındasın. Çevrendeki yöneticilerinin artık ilk fırsatta seni satacaklarını farkındasın. Yeni kuşakların sana adapte olmayacaklarını farkındasın. Geleceğini göremiyorsun, geçmişinle avunuyorsun. Bu hüznünü, seninle sessizce paylaşıyorum. İşte bu yüzden “zaten biliyorum ben bunları” dediğin şeyleri, sana tekrar tekrar anlatıyorum, belki terk-i diyar eylemeden önce bir umutla bazılarını hayata geçirirsin diye.

 

Memet Özkan

memeto@hotmail.com